Bu Blogda Ara

Sayfalar

22 Ocak 2011 Cumartesi

Çoban Yıldızı

Çoban Yıldızı

Çocuk düşünceli durmakta, kafasını kurcalayan bir şeyler olduğu karşıdan belli olmaktadır.  Bir süre sonra kafasını kaldırıp dedesine bakarak:
-Dedeciğim bir şey sorabilir miyim?
-Tabii yavrucum sor bakalım neymiş sormak istediğin mesele?
-Bu gün okulda derste duydum ama pek anlayamadım. Gezegenlerden birisi sabah güneş doğmadan hemen önceye kadar gözüküyormuş ayrıca akşam da güneş batar batmaz gökyüzünde en erken görünen gökcismiymiş. Neden en geç gözükür nasıl en erken gözükür bunu anlamadım.
-Tamam, yavrum sorunu anladım. Ben gökbilimci değilim ama bildiğim kadarı ile sana anlatayım. Uzayda bir birinden çok farklı gökcisimleri vardır. Bunlar bize ısı ve ışık veren güneş bunun yanında yıldız, ay ve gezegenlerden oluşur. Gezegenler güneşten aldığı ışığı yansıtırlar aynı ay gibi. Ay ve gezegenler ısı ve ışık kaynağı değildir.
-Eee
-Yavrum bahsettiğin gök cismi de bir gezegendir. Uzaklık sırasına göre güneşe uzaklıkta ikinci sıradadır. Adı da Venüs’tür.  Venüs birçok ülkede adı efsanelere karışan hakkında hikâyeler anlatılan bir gezegendir. Venüs güzelliği temsil eder hatta Yunan mitolojisinde güzellik tanrıçasıdır. Her toplumda Venüs gezegenine ait çok değişik hikâyeler vardır. Ama bizde bilinen hikâyesi daha başkadır.
-Dede anlatır mısın?
-Anlatırım çocuğum. Sen istersinde anlatmazmıyım. Çok eskiden Toroslar da yaşayan bir Avşar Beyi varmış. Avşar beyinin dillere destan güzellikteki Zühre adında bir kızı varmış.  Zühre bir ay gibi parlak muhteşem bir ceylan gibi kıvrak ve herkesle muhabbet eden hoşsohbet birisi imiş. Zühre kıza obada herkes tutkunmuş. Güzelliği diğer obalara çevreye duyulmuş. Nice zenginler, beyler gönül vermiş bu Avşar güzeline ama güzelin gözü kimseyi görmüyor.
Çünkü o gönlünü çok önceden beri babasının yanında çobanlık yapan birisine kaptırmıştır. Çobanda bey kızını sevmekte ama ekmek yediği kapının kızına bakmaktan çekinmekte, sevgisini dağlar maralı ceylan bakışlıya diyememektedir.  İkisi de birbirini sevmekte fakat sevgisini söyleyebilen yok ortada ne yazık ki. Dağlar çobanın yoldaşı, kavalı sırdaşıdır. Her derdini kavala üfler kaval yanık sesiyle dağlarda yankılanır. Çobanın yanık türkülerinin sebebi bütün obada bilinmeye duyulmaya başlar.
Elbette bu olayı Avşar Beyi’de duyar. Kız bir hata yapmadan evereyim diye düşünür. Fakat kızını yanındaki yanaşmaya değil kendisi gibi bir beye layık görmektedir. Dedik ya Zühre kızın taliplisi çok. Zühre’yi Alanya’da yaşayan Selçuklu Sultanının oğluna verir. Düğün dernek kurulur obada şenlik var toy vardır obada. Koskocaman devlete kız verilmiştir. Herkes eğlencede ama iki kişide ise sonsuz bir hüzün vardır.
Yaz gününde bulutlar dayanamaz taşıdığı yükün altında yağmur olup gözyaşı olup Toroslara yağarda yağar. Nasıl yağmasın şahit olduğu bir sevda mutsuz bitecek. Akşamüzeri gelin ata bindirilir fakat Zühre kız ağlar da ağlar. Gözyaşları yağmura karışır dere olur ırmak olur akar. Garip çoban sessizce ağlayarak takip etmektedir düğün alayını. Düğün alayı Toroslardan Alanya’ya aşılan bir tepeden geçerken garip çobanın yanık kavalının sesi dağlarda yankılanmaya başlar. Bu sesi duyan Zühre kız daha çok üzülür hıçkırarak ağlamaya başlar. Uçurumdan aşağı bir şey uçar Zühre bunun çoban olduğunu sanarak oda atar aşağıya kendini. Uçurum o kadar derindir ki aşağısı gözükmemektedir. Zühre kızın ne ölüsünü ne dirisini bir daha gören olmamıştır. Zühre kızla beraber dağların yanık sesli kavalı susmuştur artık. Zühre kız gün batımında uçurumdan aşağı uçtuğu için aynı anda gökyüzü açılır yağmur kesilir ve batıda bir yıldız gözükmüştür. Zühre’nin bulunamayışı ile çoban akli dengesini yitirir. Yârinin aşağı uçtuğu yerden hiç ayrılmaz ölene kadar. Akşam gün batarken görünen yıldıza Zührem diyerek türküler söyler gazeller okur. Benim Zührem ölmedi göğe yükseldi der. O günden sonra yıldıza çabana eşlik ettiği için çoban yıldızı veya Zühre Yıldızı denmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder