Bu Blogda Ara

Sayfalar

14 Aralık 2010 Salı

Aferin



Aferin
Ne kadar mutluydum, nasıl mutlu olmam? Uzun zamandır başkalarında görüpte beğendiğim gocuğu (Kapüşonlu mont) babam ilçeye maaş almaya gidince almıştı. Masmavi göz alıcı bir renkte ve dış yüzeyi naylonla kaplanmış gibiydi. Onu giyip mahallede arkadaşlarımla kartopu oynamak, kardan adam yapmak, hatta yolda yüksekliği yaklaşık iki metreyi bulan kar yığınlarının altını oyup sabah namaza giden ihtiyarlara tuzak hazırlamak en büyük eğlencemizdi.
Sabahleyin erkence uyanmış, sanki başka zamanlarda zorla uyandırılan ben değilmişim gibi fırlamıştım yataktan. Yepyeni gocuğumu sırtıma almamla beraber dama çıkmam bir olmuştu. Damda geceleyin sabaha kadar yağan kar yığınını ağaçtan yapılma kürekle kürüyecek ve sonrada akmasın diye yuğacaktım. Yine eğlence var demekti. Özellikle yoldan tarafı kürümek çok büyük zevkti. Yoldan geçen arkadaşlarımızın akranlarımızın üstüne habersizce bir kürek kar atmak çok komik gelirdi bize.
Sabah sekiz gibi kar kürüme işini bitirmiştim bile. Dokuz on yaşındaki çocuğa göre ağır bir işti ama gocuğun hatırına, sevincine yapmıştım bile.  Eminle beraber püre gitmeye karar vermiştik. (Pür: Küçükbaş hayvanlara kış mevsiminde yedirmek için kesilen ladin, köknar ve katran ağacı dalı) Keseri ve kolanı alıp orman yoluna düşmüştük çoktan. Güle oynaya şakalaşa şakalaşa dal keseceğimiz yere epey geç varmıştık.
Emin benden biraz daha büyük ve daha güçlü olduğundan dalları benden önce kesmiş ve arkasına yüklenmişti bile seni mi bekleyeceğim diyerek yola koyulmuştu çoktan. Biz gelinceye kadar yaklaşık bir, bir buçuk metre yüksekliğindeki karlar erimeye başladığı için bata çıka ancak gelmiştik. Sırtımızla yükle dönmek daha da zor olacağından acele etmişti Emin. Nasıl olduysa acele ile bende biraz dal kesip üst üste yığıp en alta yerleştirdiğim en kalın dala kolanı bağladım. (Kolan: kalın örme ip) Bulunduğumuz yer köyden dört beş kilometre uzakta ve yaklaşık beş yüz metre yüksek olduğu için pürü kar üzerinde asılarak götürecektim. Bu götürme işine sürümekten dolayı sürükke denirdi.
Sürükkenin önünden asılmamla beraber eğimden dolayı hareketlenmesi bir oldu. Bende dalların üstüne bindim. Köye de Emin’den önce varacaktım bu gidişle. Aşağı doğru hızla kayan Sürükkenin en altındaki dal nereye takıldıysa aniden ters döndü. Az önce üstte olan ben defa en altındaydım. Naylon gocuğumun sürtünmeyi azaltması ile daha hızla kaymaya başlamıştık üstümdeki ağırlıkla beraber. Önce bir çalıya çarptık kız azaldı sonra bir kayaya bindirdik.
Kayanın yanında ne kadar yattım ne zaman kendime geldim bilmiyordum. Doğrulmaya kalkmaya çalıştım her tarafım ağrıyordu. Eve boş gidince dayak korkusu olmasa pürü düşünmeyecektim. Ama evde anamın korkusundan kendimi düşünmeden dalları asılmaya devam ettim. Bazı yerlerde sırtıma aldım bazı yerlerde sürüyerek asıldım.


Köye vardığım zaman akşam namazı vakti idi. Ben başımdan geçenleri anlatayım aferin alayım diye beklerken “Ne bu gocuğun hali bir günde nasıl parçaladın?” diye iyi bir sopa yemiştim anamdan.

     Ölümden dönmüşsün ne önemi var. Gocuk sağlam kalmalı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder