Bu Blogda Ara

Sayfalar

25 Şubat 2011 Cuma

BİLİNMEYEN GELİNCİK



Tanrı Dağlarından çıkıp her bir coğrafyayı dolaşıp kendine yurt arayan Türk Milletinin kendisi ile birlikte taşıdığı değerler vardır. Bu değerler yaşayıştır, dildir, kültürdür, ahlaktır, sevgidir, vatan sevdadır.

Bu taşınan değerler gün gelmiş halılara, kilimlere motif olmuş, gün gelmiş dokuma çuha olmuş, aba olmuş kadınımızın, erkeğimizin sırtında. Çadır olmuş, yuva olmuş gittikleri uzak diyarlar da. Taa Orta Asya’dan, Altaylardan, Ceyhun’dan Anadolu’ya taşımışız yaşantımızı, duygularımızı, dilimizi, töremizi.

Türk kültüründe doğanın her özelliğini birebir taşıma vardır gittiği yere. Esinlenme vardır bu esinden ortaya çıkan ve milli kültürü şekillendiren töreler gelenek görenekler vardır.

Bu geleneklerden birini biraz açacak olursak; Canı gibi sevdiği ciğerparesine, evlenecek kızının ellerine kına yakmıştır, yeni yuvasına eşine kurban olsun diye. Genç kızların yanaklarının canlılığının kanlılığının sembolü olan gelinlikler giydirerek yolcu etmişler erinin evine, yeni yurduna, yuvasına. Yanakları al al olan gelinlerimize de al renkli gelinlikler yakışırdı elbette. İlkbaharı doğanın gelinlik kuşanması gibi görmüş. Ve dağda açan çiçeğe de sevimlilik katmak adına küçük gelin anlamına gelen adlar vermişler. Gelinlik çağına gelen genç kızlar tabiatta gelinlik rengine yaraşır çiçeklere isim vererek sembolize etmişler duygularını heyecanlarını. Ve bu sembolü bir çiçekte bulmuşlar.

Nisanla temmuz ayları arasında, kırmızı renkli, 25-35 cm boyları arasında bir veya çok senelik otsu, çiçekler açar yol kenarında tarlaların arasında. Buğday tarlalarında, ekilmemiş bakir yerlerde rastlanır. Türkiye’nin hemen hemen her yerinde yetişmektedir.

Kırmızı deyince zaten anladınız ama gelinciklerden bahsediyoruz. Biz onların zarif ve narin güzelliklerine vurgunuz, tutkunuz ama gelinciğin anlamı sadece bu değildir. Gelincik naziktir, zariftir gelincik bir sevdadır. Gelincik aşktır Anadolu’da. Gelincik namus timsali bir Anadolu Türk kadını gibidir. Gelincik dağda yaşamayı seçmiştir saksıda değil aynı Türk kadını gibi. Kabına sığmayan Anadolu kadını sadece obasında değil, sürüsünde, keçisinde, koyununda, kuzusunda, savaşında, barışında hep mağrurdur. Teslim olmamış obaya sığmamış hep o anaçlığını çalışkanlığını sürdürmüş. İşte evcilleşmeyen gelincikte (Dağ Lalesi) Türk kadınını anlatır. Gül gibi elden ele dolaşan çiçek olmaktansa yaban kalıp asaletini koruyarak ölmeyi tercih eder gelincik.

Anadolu’yu Türkleştirmeye çalışan Horasan Erenlerini anlatır, Hoca Ahmet Yesevi’yi anlatır. Horasan Erenleri Anadolu’yu yurt yapmak için demirci, kalaycı, somuncu olmuştur. Gösterdiği bu uğraş boş değildir. Bu çaba sayesinde yurt olmuştur Anadolu Türk Milletine. Sürüsünü, obasını, anasını, balasını getirmişse, gelinlerimizin sembolü Gelinciği de getirmiştir milletimiz beraberinde.

Namusun sembolüdür, geleceğin sembolüdür, sevdanın sembolüdür gelincik. Gelinin, gelinliğin sembolüdür gelincik. Anadolu’nun bazı yörelerinde gelinlerimizin beline kırmızı kuşak bağlanır, baba evinden çıkarken. Bu kırmızı Orta Asya’dan bu yana gelen kırmızı gelinliğin terk edilemeyen ifadesidir bir yerde.

İlaçtır gelincik, şifadır gelincik, dertlere devadır gelincik. Aşk acısını gelin olmak çözerse gelincikte tüm insanların dertlerini çözer inşallah….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder