Bu Blogda Ara

Sayfalar

10 Şubat 2011 Perşembe

Hava Değişimi


 
Köyün en çelimsiz gençlerinden biriydi. Babası dağda başkalarına ait olan davar sürülerinin çobanlığını yapardı. Anası diğer köy kadınları gibi sabahtan gece yarılarına kadar çoluk çocuğu için çabalar, onları sağlıklı yetiştirmek için mücadele ederdi. Ertesi gün devre arkadaşları ile beraber köyden yola çıkıp en yakın askerlik şubesine teslim olmuşlardı. Arkadaşlarının az veya çok harçlığı varken buna yol harçlığı veren bile çıkmamıştı. Ama mutluydu vatani vazifesini yapacak memleketine hizmet edecekti.
Askerlik çok kolay değildi elbet buna rağmen ilk başlarda hiç zorlanmadı. Sabah erken kalkmak zaten problem değildi. Köy hayatında buna alışıktı. Askeri eğitim biraz ağır geliyordu sadece. Bunada alışırım elbet diye düşündü. Fakat gün gün daha da zayıflaması ve güçten kesilmesi komutanlarının dikkatini çekmişti. Çelimsiz askeri istemese de revire havale ettiler. Revirde çare olamyınca doğru askeri hastaneye yatırdılar.
Hastanede birkaç ay kalmasına rağmen pek bir düzelme görülmediğinden doktorlar hastadan umudu kesmişlerdi. Baş hekim yanındaki servis doktoruna:
“Bu askere hava değişimi verelim gitsin baba ocağında bari ölsün.” Diyerek hava değişimi yazılmasını emreder ve hava değişiminin bitiş tarihini açık bırakır ve şöyle der:
“Ne zaman iyileşirsen o zaman gel.”
Bunun üzerine komutanların askerlerin kendi arasında topladıkları paraları yol harçlığı yaparak Toroslarda ki köyüne geri gelir. Anası babası o sırada katran, ladin, köknar, ardıç ağaçlarının bol bulunduğu bir ormanın kenarına yaylaya çıkmışlardır. Anası her gün keçi sütü yoğurdu ile besler oğlunu işinden fırsat buldukça köyden de taze erik getirip yedirmektedir.
Ormanın temiz havasından mı soğuk suyundan mı, erikten mi yoksa keçi sütünden midir nedense gün gün toparlar kendini hasta. İki üç ay gibi bir sürede hiçbir şeyi kalmaz.  Ayağa kalkar odun toplaya gider davr gütmeye babasına yardım etmeye gider. Artık tamamen iyileşmiştir. Vatan borcu yarıda bırakılmaz geri dönüp tamamlamalıdır. Askerlik yaptığı bölüğüne geri dönünce komutanlar şaşırır. Çünkü doktorlar umutsuz konuşmuş bir haftaya kalmaz ölür dedikleri adam karşılarındadır. Komutanlar hemen askeri hastaneye gönderirler kontrol için gören doktorlar hayretten küçük dillerini yutmuştur adeta.
“Oğlum ne oldu anlat bize nasıl iyileştin hangi ilaçları kullandın hangi doktora gittin?”
“Komutanım hiçbir doktora gitmedim, hiç ilaç içmedim.”
“Oğlum o zaman nasıl iyileştin? Biz senden umudu kesmiştik. Nerede yaşadın iyice anlat.”
“Komutanım köyümüze döndükten sonra ormanın kenarındaki kelif dediğimiz obamıza yerleştik. Anam her gün taze keçi sütü içirdi taze yoğurt yedirdi. Taze erik getirirdi onu yedirirdi. Birde sürekli yaylanın soğuk suyundan içtim. Bir gün sabah erkenden kalmış buz gibi yayla suyunu içmiştim. Obada yiyecek bir şey bulamayınca aç karına bol miktarda erik yemiştim. Bir saat sonra fena şekilde karnım ağrımaya midem bulanmaya başladı. Çıkarmaya başladım öğürerek. İlk başlarda sanki midemden irin geliyordu. Sonra kan gelmeye başladı. Bir miktar kan geldikten sonra rahatlamıştım. Karnımda ağrıda kalmamıştı. O günden sonra bir daha sıkıntı çekmedim.”
“Oğlum o orman içindeki yaylada temiz hava, soğuk su ile keçi sütü seni iyileştirmiş. Yaylanızın kıymetini bilin.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder