Bu Blogda Ara

Sayfalar

23 Şubat 2011 Çarşamba

Ömür Rendesi

Seni sevmek, seni düşünmek, anı yaşamak, seni yaşamak, senle bir zaman dilimini paylaşmak, senle yaşadığım şehri paylaşmak, senle soluduğum havayı paylaşmak yaşamanın ve yaşadığının farkına varmaktır. Ben seni sevdiğim sürece yaşıyorum. Yaşamak demek sen demek, sevmek demektir. Kendince soruyorsundur: "Neden, sevmek bu kadar önemli? Ben bu kadar önemli miyim?" Diye.

Seni sevmek, evet sevmek, seni sevmek benim için çok önemli. Çocukluğumuzu düşünüyorum. Anne karnı kadar güzel, anne karnı kadar kolay beslenilen korunulan bir ortamdan süremiz dolup dünyaya geliyoruz. Anne karnından çıkışımız sanki Hz. Ademle Hz. Havvanın cennetten kovulması dünyaya gönderilmesi gibidir. Bu cennetten atılışta, bu dünyaya gelişte önce bir soğuk hava çarpıyor bedenimize, sonra keskin ve kirli bir hava giriyor ciğerimize. Bu kirli havaya isyanla başlıyor ilk ağlamamız. Kirlenmiş dünyanın kirlenmiş havası kirletiyor önce ciğerimizi sonra yüreğimizi. Yüreğimizde kirlenen kanla damar damar dolaşarak kirletiyor bedenimizi en sonra. Ne kadar masum ne kadar saf ne kadar günahsızızdır ilk başta. Bizi koruyan bir annemiz vardır tüm tehlikelere karşı. Her anlamda bizim hamimiz bir melektir o cennetten atıldın ama buradada emrine bir melek verdik denilmektedir adeta. Bir süre sonra o meleğin sadece bizim meleğimiz olmadığını başkaları ile payladığımızı fark ettiğimiz gün alırız hayatın ilk darbesini. Annemizi kardeşlerimizle, babamızla akrabalarımızla paylaştığımız zaman anlarız hayatın sadece bizim için olmadığını.

Seni sevmek, evet seni sevmek önemlidir, hem de çok önemli. Hayatın ilk darbesini alan bebek ruh büyüdükçe anlayacaktır dünyanın ne olduğunu. Yinede hayat ve dünya yaşanılır yönünü gösterir bize ve hayata tutunmamızı sağlar. Sokaktan, mahalleden arkadaşlar edinir severiz onları ama asıl sevgi önce kendimize nefretimizle başlar, kendimize güvensizliğimizle devam eder. Ergenlik döneminin ilk indirdiği törpülenmedir bu sivilceli hayatımız ve kendimizden soğuyup nefret etmemiz. Gençliğe adım atarken ilk başta beğenmeyiz kendimizi. Bu beğenmeme bir tahtayı rendelediği gibi usta marangozun, hayat marangozu da bizi rendeler. Bazılarımızı usta marangozlar rendeler bazılarımızı acemi çırak. Bu rendelenme ile biraz daha yontulur, şekle gireriz. Ve hayat karşımıza ilk defa yaşayacağımız ergenlik aşkımızı çıkarır. Onsuz yaşayamayız sanırız hayat budur, bunsuz olmaz deriz. Amma hayat törpüsü onu da alır elimizden. Onsuz yaşamaya da alışırız.

Seni sevmek, hayata tutunmaktır. Arkadaşlar gider birer birer göçmen kuş misali uzak diyarlara. Sonra kaybettiğimiz arkadaşlarımız yerine dünya bize yenilerini verir hem de eş olarak. Bir hayatı tüm anlamıyla beraber yaşamaktır eş olmak. Sonra çocuklarımız olur. Bu dünyanın çiçekleri olarak kazandıklarımız hanesine yazılırlar. Fakat onlar da rendeler bizi bir marangoz ustalığıyla. Kaybetmeye de alışmışızdır bu arada. Kaybetme sanatı üzerine konferanslar verebilecek kadar ustalaşmışızdır. Kaybede kaybede hayat savaşında elimizdeki siperleri konuşurken bir uzman edası ile konuşmaya başlarız. Bu zamanda anne babamızı kaybeder, dostlarımızı kaybeder, çevremizdeki dostlarımızı kaybederiz. Rende biraz daha hırpalar, bir daha parça koparır bizden. Hayattan biraz daha soğutur. Yalan dünya o anda sana mal, mülk, makam olarak kendini sunar usta bir hayat kadını gibi tüm iğrenç makyaj malzemelerini kullanarak. Ama onların hepsini elde etmek içinde ne yazık ki rende hiç durmaz. Sürekli rendeler hayatımızı, beynimizi, bedenimizi. Kaybettiklerimiz bizi bu hayatın yorgun bıkkın küskün bilgesi yapacak kadar yontmuş yoğurmuş ve pişirmiştir.

Artık daha fazla kaybedecek güç yok, yürek yok bende. Yeterince yenildim hayata tutunma savaşında. Ne mızrağım var ne de bir zırhım. Ne taş fırlatırım, ne kılıç kuşanırım.

Seni sevmek, evet itiraf ediyorum “seni sevdim”. Evet, evet seni çok sevdim yalan dünyanın tüm çıplaklığıyla yüzüme haykırdığı bana bağlanma demesine rağmen bir seni sevdim. Bu zamana kadar çok törpülendim, çok rendelendim hayatta. Son törpü darbesi beni bu hayattan koparmadan soruyorum sen de beni hiç sevdin mi?
Hoca Çobani

1 yorum: